Çürüyen cesetleri izlemeye akın ettiler! Eyfeli bile solladı: 200 yıllık ölüm vitrini

Derleyen: Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - 1860’lı yıllarda açılan Paris Morgu, aslında kayıp kişilerin kimliklerinin bulunması amacıyla kurulmuştu. Nehirden çıkarılan, sokaklardan toplanan veya kimliği belirsiz şekilde ölen kişiler burada cam vitrinlerin arkasında sergileniyordu. Amaç, kayıp yakınlarının cesetleri teşhis etmesiydi. Kısa sürede bu teşhis mekanı, Paris’in en çok ziyaret edilen ‘sergilerinden’ birine dönüştü. 19. yüzyılın sonunda her gün ortalama 40 bin kişinin morgu ziyaret ettiği biliniyor. Bazı günlerde ise bu rakam, Louvre Müzesi’nin ziyaretçi sayısını bile geçiyordu.

Paris, dünyanın en tuhaf cazibe merkezlerinden birini yaratmayı amaçlamamıştı. Aslında her şey bir sorunla başladı: Bilinmeyen ölülerle nasıl başa çıkılacağı. Şehrin nüfusu 1800'lerin başlarında hızla artıp yarım milyonu aştığında, rahatsız edici bir tablo ortaya çıktı. İnsanlar isimsizce ölüyordu. Seine Nehri'nden çıkarılan veya ara sokaklarda bulunan cesetlerin çoğu zaman kimliği tespit edilemiyordu. Halkı uyaracak veya yakınlarını bulacak bir sistem olmadığından, şehrin yaşayanlar ile ölüler arasında köprü kurmasının bir yolu yoktu. Şehir, bu sorunu çözmek için 1804 yılında ilk morgunu açtı. Polis müdürlüğüne bağlı mütevazı ve işlevsel bir yapıydı. Gösteriş için değil, işlevsel olarak tasarlanmıştı, halkın kimliği belirsiz ölüleri teşhis etmesini sağlayan kentsel bir araçtı.
EYFEL’DEN 4 KAT FAZLA ZİYARETÇİ GELİYORDU
Ancak şehir değiştikçe morg da değişti. Morg, 1864 yılında Notre Dame'ın arkasındaki yeni yerine taşındı. Akıcı yaya trafiği ve sokaktan net görüş alanlarıyla çevrili olan bina, göze çarpmak için tasarlanmış gibiydi. Bunlar tesadüfi tasarım tercihleri değildi. Düzenli, erişilebilir ve görünürlük için inşa edilmişti. Ölümü medenileştirmek için bir yerdi ve bu süreçte onu karşı konulmaz bir şekilde izlenebilir kılıyordu. 1860'lara gelindiğinde bir şeyler değişmişti. Parisliler morgu yalnızca ziyaret etmiyor, aynı zamanda hayranı da oluyorlardı.

ÖLÜM İLE BİLİMİN KESİŞİM NOKTASI
Paris’in kalbindeki bu bina, yüzyıllardır ölümün ve bilimin kesişim noktası oldu. 19. yüzyılda şehrin en sıra dışı turistik duraklarından biri olan morg, zamanla modern adli tıbbın en gelişmiş kurumlarından birine dönüştü. Bugün Adli Tıp Enstitüsü adıyla faaliyet gösteren bu yapı, hem geçmişin karanlık meraklarını hem de günümüzün teknolojik incelemelerini barındırıyor. 1800’lü yıllarda Paris morgu yalnızca adli işlemler için değil, halkın merakı için de açılmıştı. Nehirden veya sokaklardan bulunan kimliği belirsiz cesetler, geniş camların arkasında sergileniyor, insanlar bu manzarayı izlemek için akın ediyordu. Gazeteler, morgda teşhir edilen bedenleri haberleştiriyor, hatta bazı kayıp vakaları bu sayede çözülebiliyordu. Ancak bu ölüleri seyretme alışkanlığı giderek bir eğlenceye dönüştü. Bu değişimin bir kısmı basından geldi. Resimli gazeteler ivme kazandıkça, morgdaki daha gizemli vakaların sansasyonel haberleri de arttı. Ziyaretçiler sadece bakmak için gelmiyor, aynı zamanda hikâyeleri takip ediyor ve bir hikâyenin nasıl biteceğini görmek için geri dönüyorlardı. Teknoloji bu takıntıyı daha da yoğunlaştırdı. Cam levhalar kesintisiz izleme imkânı sunuyordu. Soğutma, sergileme süresini uzatıyordu. Balmumu maskeler çürümeyi örtüyordu. Her yenilik, halkın camın ötesine, soğuk mermerin üzerine ve bazen de balmumundan oyulmuş yüzlere bakarak biraz daha oyalanmasına olanak tanıyordu. Ve öyle de oldu. 19. yüzyılın sonlarına doğru morg, Louvre Müzesi'nden daha fazla, Eyfel Kulesi'nden ise dört kat daha fazla günlük ziyaretçi çekiyordu.
Sanatçı Louis-Alexandre Péron, 1834 tarihli bu yağlıboya tablosunda, Paris Morgu'ndan sahipsiz cesetlerin gece vakti taşınmasını tasvir ediyor.
‘GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER’ LİSTESİNE GİRDİ
1910’lu yıllarda yeniden organize edilen kurum, bugün hâlâ Seine kıyısında hizmet veriyor. Savcılıkla ve polisle koordineli çalışan enstitü, Paris ve çevresindeki tüm şüpheli ölümlerde devreye giriyor. Geçmişte cesetlerin teşhir edilmesi, halkın merakını gidermekle birlikte büyük tartışmalar da doğurdu. Bugün ise adli işlemler tamamen gizlilik içinde yürütülüyor. Ailelerin hakları, insan onuru ve hukuki süreçler ön planda tutuluyor. Yine de Paris morgu, ölümün nasıl temsil edildiğine dair kültürel ve etik soruları gündemde tutmaya devam ediyor. Ölüm maskeleri, gazetecilik anlatıları ve sinemadaki yansımaları, morgun yalnızca bir kurum değil, aynı zamanda bir toplumsal simge olduğunu kanıtlıyor.
Sende Yorum yap